Son zamanlarda, şifreleme varlıklar dünyasında dikkat çekici bir olay yaşandı. SwissBorg şirketinin bir dış cüzdanı, bir hacker saldırısına uğradı ve 41 milyon dolarlık SOL token kaybı yaşandı. Ancak, şirket CEO'sunun tepkisi etkileyiciydi. Hızla bir açıklama yaptı ve ana platformun güvenli olduğunu, sorunun dış bir açık kaynaklı olduğunu vurguladı ve şirketin kaybı tamamen üstleneceğini, kullanıcıların herhangi bir mali yükümlülük altına girmeyeceğini taahhüt etti.
Bu olay, sektörde DeFi (merkeziyetsiz finans) güvenliğine dair yeniden bir tartışma başlattı. Bazıları bunun şirketin dürüstlüğünü gösterdiğini düşünürken, diğerleri bunun DeFi sisteminin yerleşik kusurlarını tekrar gün yüzüne çıkardığını sorguluyor. Ne olursa olsun, SwissBorg'un hızlı tepkisi ve kullanıcı koruma önlemleri gerçekten takdir edilmeli.
Bu arada, Web3 alanı kullanıcı hakları konusunda bir devrim yaşıyor. WalletConnect, Web3 ekosisteminde yaygın olarak kullanılan bir altyapı olarak yeni bir yönetişim modeli oluşturuyor. Bu protokol artık sadece bir bağlantı aracı değil, kullanıcıya eşi benzeri görülmemiş bir ses hakkı veriyor.
WalletConnect Token'larını tutarak, kullanıcılar oylamaya katılabilir, önerilerde bulunabilir ve hatta stake ederek gelir elde edebilirler. Bu model, protokolün gelecekteki gelişim kararlarını kullanıcıların eline bırakıyor ve gerçek bir kullanıcı odaklı yaklaşımı yansıtıyor.
Geleneksel şirket modellerine, örneğin Visa'nın hissedar yönetimine kıyasla, WalletConnect'in yaklaşımı daha açık ve demokratiktir. Bu, kullanıcılara katılım hissi sağlamakla kalmaz, aynı zamanda onlara protokolün geleceğini şekillendirme yetkisi de verir.
Bu iki olay keskin bir tezat oluşturuyor: Bir yandan, şirketin kriz anında kullanıcı çıkarlarını nasıl koruduğunu görüyoruz; diğer yandan, kullanıcıya somut bir güç veren yeni bir modeli tanık oluyoruz. Bu belki de Web3 ekosisteminin daha kullanıcı odaklı bir yöne doğru geliştiğini işaret ediyor.
Bu hızlı değişen dijital varlık dünyasında, güvenlik ve kullanıcı hakları anahtar konular haline geliyor. SwissBorg olayı, merkezi olmayan sistemlerde bile merkezi varlıkların kullanıcı koruma konusunda önemli bir rol oynadığını hatırlatıyor. WalletConnect'in yeniliği ise olası bir geleceği gösteriyor: kullanıcılar sadece hizmetin tüketicileri değil, aynı zamanda ekosistemin aktif katılımcıları ve karar vericileri.
Web3 teknolojisinin sürekli gelişimiyle birlikte, benzer yenilikçi modellerin daha fazla ortaya çıkmasını görebiliriz. Bu sadece teknolojik ilerlemeyi değil, aynı zamanda kullanıcı ile platform arasındaki ilişkinin yeniden tanımlanmasını da içeriyor. Bu yeni çağda, kullanıcıların güven duygusu yalnızca şirketin taahhütlerinden değil, aynı zamanda kendilerinin kontrolünde olan gerçek güçten de gelmektedir.
This page may contain third-party content, which is provided for information purposes only (not representations/warranties) and should not be considered as an endorsement of its views by Gate, nor as financial or professional advice. See Disclaimer for details.
9 Likes
Reward
9
6
Repost
Share
Comment
0/400
OptionWhisperer
· 09-09 08:46
Yine 40 milyon! İç çekme.jpg
View OriginalReply0
VCsSuckMyLiquidity
· 09-09 06:50
Yine yüksek riskli bir güvenlik açığı, kaçınılmaz son.
View OriginalReply0
defi_detective
· 09-09 06:48
Para kaybolduğunda gerçekten hızlı tepki veriyor.
View OriginalReply0
gas_fee_trauma
· 09-09 06:40
Hackerlar hep SOL için geliyor!
View OriginalReply0
ZKProofster
· 09-09 06:37
teknik olarak, soğuk cüzdan bunu önlerdi. smh
View OriginalReply0
CountdownToBroke
· 09-09 06:30
40 milyon doları kaybetmek bu kadar kolay mı? Ne zaman geri verilecek?
Son zamanlarda, şifreleme varlıklar dünyasında dikkat çekici bir olay yaşandı. SwissBorg şirketinin bir dış cüzdanı, bir hacker saldırısına uğradı ve 41 milyon dolarlık SOL token kaybı yaşandı. Ancak, şirket CEO'sunun tepkisi etkileyiciydi. Hızla bir açıklama yaptı ve ana platformun güvenli olduğunu, sorunun dış bir açık kaynaklı olduğunu vurguladı ve şirketin kaybı tamamen üstleneceğini, kullanıcıların herhangi bir mali yükümlülük altına girmeyeceğini taahhüt etti.
Bu olay, sektörde DeFi (merkeziyetsiz finans) güvenliğine dair yeniden bir tartışma başlattı. Bazıları bunun şirketin dürüstlüğünü gösterdiğini düşünürken, diğerleri bunun DeFi sisteminin yerleşik kusurlarını tekrar gün yüzüne çıkardığını sorguluyor. Ne olursa olsun, SwissBorg'un hızlı tepkisi ve kullanıcı koruma önlemleri gerçekten takdir edilmeli.
Bu arada, Web3 alanı kullanıcı hakları konusunda bir devrim yaşıyor. WalletConnect, Web3 ekosisteminde yaygın olarak kullanılan bir altyapı olarak yeni bir yönetişim modeli oluşturuyor. Bu protokol artık sadece bir bağlantı aracı değil, kullanıcıya eşi benzeri görülmemiş bir ses hakkı veriyor.
WalletConnect Token'larını tutarak, kullanıcılar oylamaya katılabilir, önerilerde bulunabilir ve hatta stake ederek gelir elde edebilirler. Bu model, protokolün gelecekteki gelişim kararlarını kullanıcıların eline bırakıyor ve gerçek bir kullanıcı odaklı yaklaşımı yansıtıyor.
Geleneksel şirket modellerine, örneğin Visa'nın hissedar yönetimine kıyasla, WalletConnect'in yaklaşımı daha açık ve demokratiktir. Bu, kullanıcılara katılım hissi sağlamakla kalmaz, aynı zamanda onlara protokolün geleceğini şekillendirme yetkisi de verir.
Bu iki olay keskin bir tezat oluşturuyor: Bir yandan, şirketin kriz anında kullanıcı çıkarlarını nasıl koruduğunu görüyoruz; diğer yandan, kullanıcıya somut bir güç veren yeni bir modeli tanık oluyoruz. Bu belki de Web3 ekosisteminin daha kullanıcı odaklı bir yöne doğru geliştiğini işaret ediyor.
Bu hızlı değişen dijital varlık dünyasında, güvenlik ve kullanıcı hakları anahtar konular haline geliyor. SwissBorg olayı, merkezi olmayan sistemlerde bile merkezi varlıkların kullanıcı koruma konusunda önemli bir rol oynadığını hatırlatıyor. WalletConnect'in yeniliği ise olası bir geleceği gösteriyor: kullanıcılar sadece hizmetin tüketicileri değil, aynı zamanda ekosistemin aktif katılımcıları ve karar vericileri.
Web3 teknolojisinin sürekli gelişimiyle birlikte, benzer yenilikçi modellerin daha fazla ortaya çıkmasını görebiliriz. Bu sadece teknolojik ilerlemeyi değil, aynı zamanda kullanıcı ile platform arasındaki ilişkinin yeniden tanımlanmasını da içeriyor. Bu yeni çağda, kullanıcıların güven duygusu yalnızca şirketin taahhütlerinden değil, aynı zamanda kendilerinin kontrolünde olan gerçek güçten de gelmektedir.